30 Aralık 2016 Cuma

ANTON ÇEHOV VE ÇOCUK

ANTON ÇEHOV VE ÇOCUK





Çehov'un hikâyelerinde çocuklar oldukça geniş yer tutar, tıpkı bir renk cümbüşü gibi gider gelir bu farklı kişilikteki çocuklar. Çehov, onlara karşı son derece kaygılı ve şefkatlidir. Annesinden aldığı aile eğitimi bunun bir ispatıdır adeta.  Onun hikâyelerinde mutlu, coşkulu çocuklar çok azdır. Belki de bu mutsuz, kederli çocuklar onun anlatıp ta ifade edemediği kendi çocukluk dönemidir. Tıpkı kendi çocukluğu gibi hüzünlü, incinmiş çocuklar vardır. Nedense anlatmak istemediği ama hep anlatmak zorunda kaldığı zavallı biricik çocuklardır. Çehov'un oyunlarında ve hikâyelerinde dikkat çeken bir husus çocukların daima coşkulu, dinamik, dürüst, uyumlu olurken, yaşlı aristokrat kökenli yetişkin karakterlerin de uyumsuz, çekilmez tipler olması farklı bir tezat oluşturur. Bu da Çehov'un Çarlık Rusyası'na olumsuz bakış açısının bir gösterisidir. Onun anlatmaya ve anlamaya çalıştığı çocuksa geleceği aydınlatan bir umuttur. Çehov, hep kısa, sade, basit ama derin yazmıştır. Şehrin, kasabanın, köyün doğa koşullarını ve bu koşullar içindeki küçük insanın durgun, saf kaderinin hikâyelerini. Yaramaz Çocuk, Bozkır, Besleme ve Doktor Çehov’dan Öykülerde bir çocuğun yaralı ruhunu bulursunuz. Çocuklara olan özel duyarlılık ve sevgi hikâyelerine ince ince sinmiştir. Çehov’un çocuk hikâyeleri tıpkı çocuk gibi saftır. Ama bu doğallık içinde her biri okuyucuyu başka yollara sürükleyip derinleşerek akar. Çehov, usta gözlemleriyle yazım olarak hikâyelerden olağanüstü zengin çocuk görüntüleri çıkarırken, yazım sanatında adeta çocuk tadındır. Rüzgârın önünde sürüklenen eşyalar, dolunayın ekinlere düşerken yarattığı senfoni ve çocuğun kulağımıza gelebilecek tüm sesleri bu hikâyelerin içindedir. İşte toprak, işte dere ve işte çocuk! Çocuklardan oluşan büyük bir insan topluluğu. Doğum, ölüm, yaşam, kadın, erkek ve çocuk üzerine derin duygulu tatlar bırakan göndermeler ve taşlamalarla Çehov. Hikâyelerinin tüm satırlarını tıpkı bir telkari işçisi gibi işler. Bakmamız, görmemiz gereken ve duymamız için güçlü bir davet sunar. Onun için çocuk, hayatın bütün gerçekliğiyle beraber günlük hayatın basit bir fon müziği olarak kalması arasındaki çelişkisidir.
“ İşte ölü adam otopsi masasında kesilip biçiliyor. Tüm organları alınıyor ama yanı başımızda duran bir okul bahçesinde çocuklar neşeyle bağrışarak top oynuyor. Ölen adamın karısı torbasında ölü kocasının giysileriyle uzun dar bir yolda bitkin halde yürüyüp gidiyor. Kadının peşindeki küçük körpe çocuk ise geri dönüp yola düşen topa şöyle bir vurup tekrar oynamaya devam ediyor.”
(Doktor Çehov’dan Öyküler, 1868 )
O’an satırlar arasında Çehov’un ruhu küçük çocuğun ruhunda dolaşıyor. Ama karanlık gecenin durgun ışığı ara ara aydınlanan sahnelerde sık sık görünüp kayboluyor. Tıpkı hiçbir seçim yapmadan eline rasgele boya alıp sürer gibi. Boyalar arasında hiçbir münasebet yok gibi. Ama geri çekilip baktığınızda şaşırtıcı, büyüleyici bir çocuk tablosu gözünüze parlaklığıyla çarpıyor. “Çocuklar neşedir, hayattır. Hayatın manasıdır. Bahtiyarlığın ölçüsüdür. Yaşayacak memleketlerin sokakları çocuk doludur” diye eserlerinde hissettiren Çehov’un üslûbunda işlenmiş bir zarafete eşlik eden çocuk, berrak bir saflık kokar. Konularını günlük hayatın içinden alan Çehov, bazen söylemek istediklerini çocuklar aracılığıyla dile getirir. Onu ev ve aileyle ilgili kaybedilen güzellik ve kıymetlerin hüznünü, çocuk kahramanın dilinden ifade ederken daha iyi anlarız. Anton Çehov’da çocuk kavramı; ailenin bir parçası olarak, ebeveynini kaybeden veya terk edilen çocuklar, çocuk yetiştirme, çocukluk ve çocukluğa özlem, iyi örnek oluşturacak davranışlar, eski-yeni karşılaştırması ekseninde ele alınır. Hikâyelerinde küçük bir çocuğun bakış açısıyla mutlu-hüzünlü çocukluk günlerinden esintiler görülür. Hikâyelerde konuşulan dil, ülke, devir ne olursa olsun çocuk her yerde aynı çocuk anlatılmaya çalışılan çocuk hep aynı çocuktur aslında. Yüce önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün çocuklara armağan ettiği 23 Nisan kutlu olsun. Bütün dünya çocuklarını kucaklıyor sevgilerimi gönderiyorum.,

Prof. Dr. Beyhan ASMA




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder